USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Gündem

Pancarlı Suyu’nu Gaziantep’in merkezine Kadı Mahir Efendi mi getirdi? Özsoy’dan ezber bozan açıklamalar

Antep Suyu’nun (Sacır Suyu) Pancarlı mevkiinden Gaziantep’in merkezine 1710 senesinde Kadı Abdullah Mahir Efendi tarafından getirildiği birçok kaynakta yer almaktadır. Dönemin şairi Nabi de bu durum ile ilgili bir beyit yazmıştır. Konu ile ilgili yeni bir açıklama, Gaziantep tarihi ile yakından ilgilenen Araştırmacı – Yazar Ahmet Özsoy’dan geldi.

Pancarlı Suyu’nu Gaziantep’in merkezine Kadı Mahir Efendi mi getirdi? Özsoy’dan ezber bozan açıklamalar
14-08-2018 11:47
Google News
Haber: Başak AKAY

Araştırmacı – Yazar Özsoy, gerçekleştirdiğimiz görüşmede yaptığı açıklamada Antep Suyu’nun şehir merkezine Kadı Abdullah Mahir Efendi tarafından getirilmediğini belirtti. Özsoy, Gaziantep Kültür Derneği ve Başpınar dergilerini karıştırırken bunun gerçekten böyle olmadığına dair 2 tane makaleye rastladığını, bu makalelerin ise 1939 yılında yayınlanmış eski tarihli kaynaklar olduğunu söyleyerek bu konuya bir pencere açmak istediğini ifade etti.

Özsoy, Antep Suyu’nun Kadı Mahir Efendi tarafından 1710 yılında şehre getirildiği bilgisinin bir kitabeye dayandığını belirterek, kitabeyi açıkladıktan sonra Kadı Mahir Efendi’nin  vakfiyesine ulaştığını, bu vakfiyede de Antep Suyu’nun şehir merkezine Kadı Mahir Efendi tarafından getirilmediğinin ortaya çıktığını şu sözlerle açıkladı: 

“Bir çok tarihi bilgi;  ya dönemin vakanüvistlerinin (tarih yazıcılarının) eserlerinden ya da o döneme ait saklanmış veya okunmuş diğer yazılı kaynaklardan elde edilir. Bu yazılı kaynaklardan biri de kitabelerdir. Ayntab’ da, şehire gelen suyun Kadı Mahir Efendi tarafından getirildiği  bilgisi yazılır, söylenir hatta kaynak alınan eserlerin sayfalarına bile girer. Bu bilginin temel kaynağı ise; Kadı Mahir Efendi’nin yaptırdığı ve kendi adıyla anılan ‘’Kadı Kasteli’’ ’ nin kitabesidir. Kitabenin metni; Şair Nabi’ ye aittir. Kitabeyi değerli araştırmacımız rahmetli Şakir Sabri Yener hocamız okumuş ve yayımlamıştır. Bunun üzerine bu bilgi kaynaktan kaynağa taşınarak yayıla gelmiştir.

Hicri 1122 tarihli (M 1710/1711 ) bu yazıtta Şair Nabi; ‘’Su azlığından, sakinlerinin sinesi kuruyan Anteb’e Allah rızası için ihya-i hulus-i tam ile himmet etmiş, yaradılışından beri dağların arkasından geçen Sacur namında cana can katan akar suyu, dağların tepesinden yirmi dört endaze-i benna (*) derinliğinde (18 m), on sekiz kuyu açtırıp bunları birbirine bağlayarak, kayalar içinden geçen suyu getirmiş’’...’’Üç ayda şehre akıtmış. Bütün şehri suladıktan sonra fazlasıyla sahraları, bostanları dağları sulamış……’’

Bu coşkulu ifadelere göre Ayntab’a suyu, dağları taşları delip getiren Kadı Mahir Efendi’dir . 1943 yılında yayınlanmış Başpınar dergisinin sayfaları arasında araştırma yaparken, bu görüşün aksini iddia eden ve birbirini teyit eder iki  makaleye rastladım. Birincisi; yayın sahibi Ali Nadir Ünler ve dönemin hukukçularından sayın Sait Barlas Bey’e ait, İkincisi ise meşhur dil bilimcimiz Ömer Asım Aksoy’ a aittir. 

Başpınar dergisinin 1943 yılında yayımlanan 46. sayısında bulunan yazıda Ali Nadir Ünler; Temyiz mahkemesi daire reislerinden Sayın Sait Barlas bey’ in Antep’ e teşriflerinde, kendisine; Ayıntab’a gelen suyun Kadı Mahir Efendi tarafından getirilmesi hakkındaki eldeki bilgilerin yanlış olduğunu, arşiv kayıtlarından Kadı Mahir Efendi’ nin su ile ilgili vakfiyesini bulduğunu bu bilgilere göre de: ‘’Ayntab’a gelen suyun Kadı Mahir Efendi tarafından getirilmiş olduğu hakkındaki bilginin doğru olmadığını’’ kendisine naklettiğini yazmakta, kendisi de bu görüşe katılarak   ‘’bulunan vakfiye bu bilgiyi kökünden yıkmaktadır’’ demektedir.  

Sait Barlas bey, daha sonra Ali Nadir Ünler Bey’e bu konudaki görüşlerini kaleme alarak  mektupla da göndermiş ve bulduğu vesikaların kopyasını eklemiştir. Sait bey bu mektupta: Kısaca,  ‘’Eldeki tarihi vesikaya göre Mahir Efendi’ nin yaptırdığı  kastele ve bazı yerlere verilen suyun,  zaten şehirde  mevcut olan sudan ve tesisatından alındığını, buradan da  birkaç menzile ve kastele su verildiğini, yazmış ve  Mahir Efendi’nin bu şekilde memlekete büyük hizmet ettiğini ve dua aldığını’’ eklemiştir. 

Başpınar dergisinde yayınlanan bu makalede sayın Ali Nadi Ünler Bey, bu konudaki kendi görüşlerini de ekleyerek Sait Bey’in mutalaları yerindedir diyerek ‘’şehre suyun getirilmesi hususunun, uzun yıllara dayanan çok büyük ve meşakkatli bir  olduğunu; Kadı Efendi’nin bunu yapmasına ne zamanının ne de maddi imkanının olmadığını yazarak Sait Barlas beyi teyit etmektedir.

Özsoy, konu ile ilgili ulaştığı ikinci kaynak olan Ömer Asım Aksoy’un makalesini de bizlerle paylaştı:

Bu konudaki ikinci makale ise Ömer Asım Aksoy beye aittir (**). Şehrimizin medarı iftiharlarından dil bilimcı sayın Ömer Asım Aksoy bu makalesinde:

Hem, Urfalı şair Nabi’ nin yazdığı kadı kasteli kitabesini hem de Kadı Mahir Efendi’nin vakfiyesinin orijinal metinlerini vererek bunların dil bilimi ve edebi yönünden değerlendirmesini yapıyor ve günümüz Türkçesine çevirdiği metinlerini de vererek bu konudaki tereddütlere katılıyor, kim olduğunu yazmadığı bu konuda aksini düşünen birinin; düşüncesinden vazgeçerek, söz sahiplerinin son sözün söylemesi gerektiğini söylüyor ve sözünü ustaca bir Antep deyimi ile tamamlayarak ‘’ böylece suyun Pancarlı’dan kesilmesi’’ gerektiğini yazıyor.

Özsoy, su yolunun zaten var olduğunu anlamamızı sağlayabilecek bir başka kayıt olarak da Ahmet Çelebi’nin su yolunu tamir ettirmek için aldığı izin belgesini ekledi. 

G.Ş.S.CİLT 64  BELGE 77

Transkripsiyon: Kilis 7 Aralık Üni. Ökkeş Narinç (yüksek lisans tezi)

Belge 77’nin Özeti: Es-seyyid Ahmed Efendi’nin Antep’te bulunan su yolunu tamir ettirmesi için izin temessüğünün kaydıdır.

BELGE NO: 77

Vech-i tahrîr-i hurûf budur ki Ayntaba cari olan suyun harfetinin ba‛zı mevazi‛i

ta‛mir ve termime muhtac olmağın işbu ba‛isü’t-temessük merhum ve mağfurle Eşşeyh Ramazan Efendi-zâde Es-seyyid Ahmed ber-vech-i teberru‛ zikr olunan suyun yoluna sarf etmek üzere yüz yirmi guruş verüb bizler dahi berât-ı şerîfle mütevelli olduğumuz hasebiyle İbn-i Eyüb cami‛i şerîfi havlusunda vaki‛ çeşmeye cari olan mahalle muttasıl mevzu‛udan bir kend su efrâz ve Şarkiyân mahallesinde vaki‛

Kanbur Mehmed ağanın hanesine ondan mahalle-i mezbûrda şâki‛ müftüsü Esseyyid

Mehmed Efendinin bina eylediği mescid-i şerîf havlusuna ondan dahi

Ramazan Efendi-zâde cami‛i şerîfi havlusuna ondan dahi cami‛i mezbûr mütevellisi

muma-ileyh Es-seyyid Ahmed Efendi murad eylediği mahalle icrâya medîne-i

mezbûrede sakin ‛ulemâ ve suleha ve ayan ve eşrâf ma‛rifetiyle icrâya izin verilüb

işbu temessük ketb ve tahrir olundu fi evâsıt Cemâziyye’l-evvel sene 1124

El-fakir Mehmed elmütevelli

Kami‛i

Ferhadiye

El-fakir Yusuf

mütevelli Kivan beğ

El-fakir Ebubekir

mütevelli cami‛i Ali elmütevelli

El-fakir Abdulhalim

mütevelli cami‛

alaybeği

El-fakir Osman elmütevelli

kami‛

kefalü ve İbn-i Eyüb

El-fakir Hızır elmütevelli

bi-çeşme

guru

El-fakir El-hac

Süleyman vekil elmütevelli

ba-vekâf

Lala Mustafa paşa

El-fakir Hüseyin

vekil el-mütevelli

neczaniye

El-fakir Es-seyyid Ali

el-mütevelli Kami‛

beğ

El-fakir Hasan elmütevelli

bi-çeşme

kal‛a

El-fakir El-hac

Mehmed en-nazır elhavzi

merhum Mahir

Efendi

Mine’l-fakir Ahmed

el-katib el-havzi

merhum Abdullah

Mahir Efendi

El-fakir Es-seyyid

Ebubekir el-mütevelli

Kami‛ Gergeri zade

El-fakir Musa elmütevelli

vekale Kami‛

Ağa

BU MAKALELERE BAKTIĞIMIZDA:

1) Kadı Mahir Efendi Vakfiyesi iki ayrı bölgedeki su hattı ve yapılarını kapsıyor. Bunların birincisinde;  Mahir Efendi’ nin kendi yaptırdığı kastele  suyun Pancarlı’dan değil, Eyyüboğlu mahallesinde bulunan Divrikli Mustafa Çelebi hanesinde bulunan kastelden alındığı net olarak ifade edilmektedir. Vakfiyeye göre buradaki mevcut sudan;  ifraz (bölme / ayırma) yoluyla bir miktar su alınıp, şimdiki adliye binasının ve parkın olduğu, o zaman Çukur Bostan diye tabir edilen yere ve o bölgede yaşayan cami medrese yaptırmış bir aile olan Basmacızade ailesinden El Hac Osman Efendi hanesine, oradan Tarla-ı Atik ( Karatarla ) mahallesinde Kılıç Mehmed Ağa hanesi ve yanındaki tuvalete bir miktar su bırakıp kalanını Hancı Osman Ağa’nın menzilinin yanından geçirerek Kadı Kastel’ ine ulaştırıldığını yazıyor. Ayrıca buradan kastelin yanında yaptırdığı beş dükkana ve bir sekiye su verildiği söylüyor.

2) Vakfiyede yer alan ve farklı yerde bulunan diğer  su yapısı ise: Şehre bağlı Beylikçi köyünde mevcut olup; şehre akıp gelen  sudan istifade ile çalışan üç değirmene aittir. Vakfiye metninde de açıkça görülebileceği gibi üç değirmenin Beylikçi toprağından akıp şehre gelen sudan istifade edilerek çalıştığı (döndüğü) yazılmaktadır.

3) Şair Nabi’nin dediği gibi bu su, Pancarlı’dan getirilmiş olsaydı suyun Pancarlı’dan getirilmesi gibi çok önemli bir husus; mutlaka tarihe bir miras olarak kalacak, Osmanlı   kayıtlarına geçecek bu  vakfiyede  bu hizmet mutlaka yazdırılır, zikredilirdi. Hayır işleyen  bir çok vakfiye; genellikle hayır sahibini, hayır işleyeni öven onun aldığı ve alacağı duaları hadislerle  ayetlerle anlatan, bunu da emsal olması için özellikle yapılan ifadelerle doludur. Kitabede Şair Nabi’ nin dediği gibi üç ayda yapıldığı söylenen ancak o günkü koşullarda, yıllar süren bir çalışma sonucu yapılabilecek hatta bugünkü teknik ve makinalarla bile üç ayda yapılması bile çok zor olan  bu işlem mutlaka kayıtlara geçerdi.  Bu büyük hizmetin ve  suyu  getirenin adının ve yaptığı büyük işlerin resmi vakfiyede yer almaması, yazılmaması  düşünülemez. Yapılan hizmetin tarihe geçirilmesi açısından mutlaka kayıta geçirilirdi. Bu hizmet yalnız bir taşa yazılmış olarak kitabedeki şiire bırakılmazdı. 

4) Yukarda özetlediğimiz ,aşağıda yazılarının tam metinlerinin kopyalarını verdiğimiz müellifler de; şehre suyun, Mahir Efendi tarafından getirilmediğini, mevcut sudan istifade ile bölgesel iki  su hattı ve yapısı yapıldığını yazmaktadırlar. 

5) Binlerce yıllık kadim bir geçmişe sahip şehri Ayntab’ın su kıtlığı çektiği tarih boyunca bilinir. Su kıtlığı olan bir şehir nasıl olur da  kuruluşundan 1710 yılına kadar hemen yanından, yakınından geçen, hatta Haleb’ e kadar uzanan ve orayı da besleyen  Sacur suyundan istifade etmez, bu hattan su almayı denemez. Yalnızca münferit yerlerde açılmış ev içi kuyularla su ihtiyacını giderir. Böyle bir şeyi düşünmenin  yanlış olduğunu söylemek her halde doğru olmaz.

6) Kadı Mahir Efendi’nin bu hizmeti ve hayrı işlemi 1710 yılına ait. Halbuki 14 ve 15 hatta 16 Y.Y. da yapılmış Ahmed Çelebi, Pişirici, Esenbeğ, imam Gazali vb. kasteller o sırada mevcuttu ve bir çoğu livaslarla birbirine bağlıydı.

7) Transkripsiyonu aşağıda eklediğimiz 1712 yılına ait bu belge ; Şehreküstü semtinde;  bu gün hala her üçü de ayakta olan bir cami,  kastel ve medrese yaptırmış olan; Şeyh Ramazan Efendi ve oğlu Ahmed Çelebi Efendi’ ye aittir.  

   G.Ş.C. CİLT 64, BELGE 77 deki bu belge; ‘’ Ayntab’a cari olan su hattının bazı mevazileri tamir ve termime muhtaç olmagın’’  diye başlıyor ve Ahmed Çelebi Efendi’ nin zikredilen su yolunun tamiri, onarılması ve suyun kendi yaptırdıkları  cami ve kastele ve mahalleye  götürülmesi  için 120 kr. vererek onartma izni aldığını yazıyor.(***).

 8) İlginç olan Ahmed Çelebi Efendi  de suyu Kadı Mahir Efendi’ nin suyu aldığı Eyyüboğlu mevkiden alıyor. Bu da Eyyüboğlu camii şerifin havlusundan diyor. Buradan da; birbirine yakın iki tarihte (biri 1710 biri 1712) aynı yerden, muhtemelen aynı kaynaktan (Eyyüboğlu mahallesinden) su alınması, hem suyun kaynağının yeterli ve çok kuvvetli olmasını gerektiğini, yerel bir su ile bu kadar büyük bir su hattının beslenemeyeceğini, mevcut su hatlarının birbirini beslediğini düşünebiliriz. Zaten Mahir Efendi vakfiyesinde de şehre gelen böyle bir suyun var olduğundan ve mevcudiyetinden bahsedilmektedir.

 9) Diğer önemli bir nokta da; Ahmed Çelebi Efendi’nin su getirme hizmeti ile ilgili bu belge de ; Eyyüboğlu mahallesinden başlayıp Şehreküstü mahallesinin güneyinden dolaşıp Ahmed Çelebi kasteline kadar dolaşarak, aşağı yukarı şehri boydan boya kat ederek gelmesi, bugün bile  isale hattı diyebileceğimiz boyutta  su hattının mevcudiyetinden bahsedilmesi, şehirde su hattının çok önceden de  var olduğunu hatta, artık eskidiğinden tamire muhtaç olduğunu göstermektedir. Şehri dıştan kat ederek gelen böyle eski bir hat varsa şehrin daha eski yerleşim yerlerinde de benzer hattın olmaması düşünülemez. Zaten aksini düşünmek bu şehir insanına haksızlık olacaktır.

10) Belki en iyimser bir yaklaşımla Pancarlı’dan gelen su hattının 1710 yılında mevcut olduğunu, Mahir Efendi’nin bunu tamir ettirdiği, kitabede Şair Nabi’nin coşkuyla böyle yazdığı düşünülebilir. Ancak tamir dahi olsa mutlaka vakfiyede hizmetin şekli ve mahiyeti ile    yer alırdı ve bu hizmet bir kitabeye bırakılmazdı diye düşünmek gerekir. 

* Endazei-i benna (mimar endazesi) :75 cm. ( normal endaze 65cm ) 

** İlgili makale Kalyon Üniversitesi öğretim üyelerinden mimar Çiğdem Darıcı hanımefendiden alınmıştır.

*** O dönem önemli  bir görevli olan bir imamın maaşı 2-3 kr

Not: Kaynaklara ulaşmamda desteğini gördüğüm Sayın Arif Çeteci Bey’e teşekkür ederim.

’"

’"

’"

’"

’"

’"

’"

’"

’"

’"

Araştırmacı – Yazar Ahmet Özsoy ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarına rastlayan dönemde kaleme alınmış birkaç tane önemli derginin gözden geçirilip, tekrar yayınlanıp, iletişimin çok kuvvetli olduğu günümüzde herkesin istifadesine sunulmasını arzuladığını belirtti.

“Daha önceki adlarıyla Ayntab, Anteb, Antep şimdiki adıyla Gaziantep’ in şehir tarihi ve kültürü hakkında yapılmış; az sayıdaki araştırma ve yayınlar içinde Başpınar ve Gaziantep Kültür Dergisİ, tarih sayfalarımızda önemli bir yer tutar ve  1940- 70 li yıllar arasında yayımlanmıştır. Başpınar dergisi; 1943-1949 arasında aylık olarak 108 sayı, Kültür Dergisi ise 1959-1973 yılları arasında önce aylık sonra üç ayda bir olmak üzere 156 sayı olarak neşredilmiştir. O dönemin kısıtlı imkanlarla yayımlanmış ve o dönemdeki az sayıdaki kıymetli yazarımızın yazılarını içeren bu yayınlar ve kitaplar, maalesef yeniden bastırılamamış, eski baskıları da çok az kişinin elinde kalacak kadar azalmış ve bir iki kütüphanenin tozlu rafında kalmıştır. 

Oysa bu yayınları yapanlar; o dönemin canlı tanıkları, şahitleri, anlatıcıları ve yorumcularıydı. Çalışmalar da, gerek o güne ait güncel konular, gerekse de yakın geçmişe ve tarihimize dair yapılmış araştırmalardı. Bu yayınlar; dönemin yaşayanlarınca okundu, bilgilendirildi, öğrenildi sonra da bu bilgiler o insanlarla yok oldu gitti. Bugün hemen hemen hepimiz bu bilgilerden habersiziz. Ancak sadece az sayıdaki araştırmacı bu kaynakları tarıyor önemli gördüklerini kamuoyuyla paylaşıyor. Buradan çıkan sesler ise eşsiz derinlikteki hazinemiz için çok cılız kalmakta, yeterli sayıda insana ulaşamamaktadır. Gönül istiyor ki bu yayınlar bazı kuruluşlarca tekrar gözden geçirilse ve yayımlanabilse. Yukarıdaki araştırmayı okuyunca buna hak vermemek mümkün değil."


SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
FACEBOOK SAYFAMIZI TAKİP EDİN...
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
ANKET TÜMÜ
Gaziantep'te hangi belediyeyi daha başarılı buluyorsunuz?