USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

IMF: Pandemi önümüzdeki 5 yılda 28 trilyon dolarlık üretim kaybına sebep olabilir

06-12-2020
1918-1920 yılları arasında yaşanan İspanyol Gribi pandemisinde kaç kişinin hayatını kaybettiği hala net olarak bilinmiyor. En favori tahmin, 50-100 milyon kişi arasında değişiyor.  İnsanlığın yaşadığı en büyük trajedilerden biri olan İspanyol Gribi pandemisi, hakkında çok az sayıda yazılı veri bulunabilen en büyük insani afetlerden biri olma özelliğini taşıyor. İspanyol Gribindeki can kaybını, kitlesel ölümler skalasında başa oturtmamız gerekiyor. Çünkü 1. Dünya Savaşında ölenlerin sayısı 19 milyon,  2. Dünya Savaşında ölenlerin sayısı 50 milyon kişi olarak tahmin ediliyor.

İspanyol Gribi, adını bu konuda basın-yayın faaliyetlerine bir sansür uygulamayan ve 1. Dünya Savaşına girmeyen İspanya’dan alıyor. Yoksa bu pandemi İspanya’dan çıkıp dünyaya yayılmış değil. İspanya dışındaki tüm ülkelerde basına pandemi haberleriyle ilgili geniş bir sansür uygulandığı biliniyor.  İspanyol Gribi pandemisi hakkında veri azlığı, bu kadar büyük acılara sebebiyet veren bir pandeminin düşünce iklimi,  kültür ve sanat dünyasını çok az etkilemiş olması da hep bu sansüre bağlanıyor.  

İspanyol Gribinin dünya ekonomisini ne kadar etkilediği ise çok iyi bilinmiyor. O yıllarda zaten modern istatistikler bulunmuyordu. Birçok ülke ekonomik faaliyetlerini ölçmekten acizdi.  Bu konu açıldığında yapılan en önemli analiz, erkek nüfusun hem savaş hem de peşinden gelen pandemide büyük bir kırıma uğradığı, kadınların 1920’li yıllarda bu sebeple ekonomik üretim sürecine bilfiil girmek zorunda kaldığı şeklinde…     


Birinci yılını bitirmek üzere olan COVID-19 pandemisi ise İspanyol Gribinin tam tersi biçimde; yani abartılı bir enformasyon ve salgını kontrol atında tutma çabasıyla ilerliyor. Ortaya çıkmasıyla beraber tüm iletişim mecralarında ilk sıraya oturan COVID-19 salgını, her boyutuyla mercek altında bulunuyor. Bu salgın;  bir pandeminin iletişim araçlarının kullanımını değiştirmesi, ekonomi, eğitim, teknolojik yenilikler, toplumsal yapılar, ülkelerarası politik ve ekonomik ilişkiler, ticaret, siyaset, sağlık sisteminin gidişatını salgınla mücadele için yönlendirme, üretim yapılarını değiştirme, farklı istihdam şekilleri gibi birçok yeni boyutu ortaya çıkardı.

Bu boyutların hemen hepsinin ortak özelliği ise buyurgan olması. Pandeminin kendi koşulları haricinde başka hiçbir koşulun kabul edilemiyor oluşu, insanoğlunun çaresizliğini de simgeliyor. Şu ana kadar yaşananların tek pozitif yanı, insanoğlunun bir pandemiyi ilk kez bu kadar yakından izleyerek yönetmeye çalışması. Bu durum, en azından gelecekte yaşanabilecek bir pandemide, hafta hafta neler yaşayabileceğimizi bir kenara yazıp, yapılan hatalardan ders çıkarıp, başka bir pandeminin daha az hasarla atlatılmasına olanak sağlayabilecek. Buna bir tür ‘pandemi idaresi bilinçlenmesi’ de diyebiliriz.

Pandemik şokun yaşandığı ilk aylarda, panik halinde dünya ekonomisinin geleceği  için çeşitli isabetsiz tahminler yapılmıştı. O günler geride kaldıktan sonra, şimdilerde daha dikkatli, gerçekçi, sakin ve ayağı yeren basan ekonomik tahminler ortaya konulmaya başlandı.  Bu tahminlerden en yenisi Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva’dan geldi. IMF-Dünya Bankası Sonbahar Yarıyıl Toplantıları sebebiyle konuşan Georgieva; istisnasız tüm ülkelerin ‘zor, düzensiz, belirsiz ve aksaklıklara açık bir uzun tırmanış’  ile karşı karşıya olduğunu yineledi. Georgieva, küresel ekonominin bu yıl yüzde 4,4 daralmasının beklendiğini (IMF, bu daralmayı Nisanda yüzde 3, Haziran ayında ise yüzde 4,9 olarak tahmin etmişti)  anımsatarak, "Kriz, gelecek beş yıl içinde, üretim kayıplarında tahmini 28 trilyon dolara mal olabilir" ifadesini kullandı. IMF  böylece geleneksel 3 yıllık orta vadeli değil; farklı şekilde 5 yıllık uzun vadeye ait bir tahminde bulunarak COVID-19’un etkilerinin 2025 yılına kadar sürüp gideceğini de ilk kez ilan etmiş oldu.

Bir milyonu aşkın kişinin canını alan ve ekonomileri tersine çeviren yeni tip koronavirüs kriziyle hala mücadele edildiğini belirten Georgieva, son birkaç aydaki tablonun daha az vahim olduğunu ancak 1929’daki Büyük Buhran'dan bu yana en kötü küresel resesyonun öngörülmeye devam edildiğini söyledi. Görünüme ilişkin tahminlerine yönelik büyük bir belirsizlik olduğunu vurgulayan Georgieva, "2021'de kısmi ve düzensiz bir toparlanma öngörüyoruz, büyümenin yüzde 5,2 olması bekleniyor" dedi.

Yaşamları ve geçim kaynaklarını korumak için gerekli önlemlere devam edilmesi gerektiğini vurgulayan Georgieva "Kalıcı bir ekonomik toparlanma ancak pandemiyi her yerde yenersek mümkündür. Hayati sağlık önlemlerini artırmak şarttır. Hane halklarına ve şirketlere mali ve parasal destekte olduğu gibi, kredi garantileri ve ücret sübvansiyonları gibi yaşam hatları, ekonomik ve finansal istikrarı sağlamak için muhtemelen bir süre daha kritik olacak. Fişi çok erken çekerseniz, kendi kendinize ciddi zarar verme riski alırsınız" uyarısında da bulunmaktan sakınmadı.

Georgieva, daha dayanıklı ve kapsayıcı bir ekonominin inşa edilmesi gerektiğine işaret ederek, "Yeni araştırmamız, özellikle yeşil projeler ve dijital altyapıya yapılan kamu yatırımlarının oyunun kurallarını değiştirebileceğini gösteriyor. Verimliliği ve gelirleri artırırken milyonlarca yeni iş yaratma potansiyeli taşıyor" değerlendirmesinde bulundu. Küresel kamu borcunun GSYH'ye oranının 2021'de yüzde 100 gibi rekor bir yüksekliğe ulaşmasının beklendiğine dikkati çeken Georgieva, bu konuyu orta vadede çözmenin kritik bir öneme sahip olduğunu dile getirdi. Georgieva, birçok düşük gelirli ülke için acil eylem gerektiğinin altını çizerek, bu ülkelerin daha fazla hibeye, imtiyazlı krediye ve borç ertelemesine ihtiyacı olduğunu ifade etti.

Özellikle aşının geliştirilmesi ve dağıtımında her zamankinden daha fazla uluslararası iş birliğine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Georgieva, "Tıbbi çözümlerdeki daha hızlı ilerleme toparlanmayı hızlandırabilir, 2025 yılına kadar küresel gelire yaklaşık 9 trilyon dolar katabilir. Bu da daha yoksul ve daha zengin ülkeler arasındaki gelir farkını daraltmaya yardımcı olabilir" dedi. IMF'nin krizin başlangıcından bu yana 280 milyar doları aşkın borç taahhüdünde bulunduğunu kaydeden Georgieva, üye ülkeleri desteklemek için 1 trilyon dolarlık kredi verme kapasitelerinde hala önemli kaynakları olduğunu aktardı. Georgieva, 81 ülkeye finansman sağladıklarını belirterek, en yoksul üye ülkeler için borç servisinde uzatmaya gittiklerini, imtiyazlı, sıfır faizli kredileri desteklemek için ilave 21 milyar dolar ayırdıklarını anlattı.

COVID-19 pandemisinin dünyada yoksulluk artışına sebep olması da bir başka boyut. Dünya Bankası Başkanı David Malpass, geçen haziran ayında 60 milyon kişinin COVID-19 sebebiyle aşırı yoksulluğa düşeceği tahminini dile getirmişti. Dünya Bankası günde 1,9 doların altında yaşayanları aşırı yoksul olarak tanımlıyor. Malpass,  4 ay geçtikten sonra geçtiğimiz ekim ayı başında yaptığı açıklamada ise dünyada gelecek yıla kadar 150 milyon kişinin yeniden yoksulluk sınırının altına düşebileceği uyarısında bulundu.

Bu rakamlar, yoksullukla mücadele konusunda yaklaşık 20 yıllık kazanımların 1-2 yıl içinde kaybedilmesi anlamına geliyor. Dünya Bankası günde 1,9 doların altında yaşayan dünya nüfusunun oranının 2020’de yüzde  9,1’den yüzde 9,4’e çıkmasının beklendiğini ve bu artışın halihazırda yüksek yoksulluk oranlarına sahip ülkelerde yoğunlaştığını belirtti. Oysa koronavirüs salgınının olmaması durumunda Dünya Bankası, 2020 yılında yoksulluk oranının yüzde 8’in altına düşmesini bekliyordu.

Banka’nın iki yılda bir yayınlanan Yoksulluk ve Paylaşılan Refah Raporu, 2020 yılında günde 1,9 dolardan az parayla yaşayan insan sayısının 88 milyon ile 115 milyon arasında artacağını tahmin ediyor. Virüsten kaynaklanan ekonomik daralmanın ciddiyetine bağlı olarak bu sayı önümüzdeki yılsonunda 150 milyona ulaşabilir. Dünya Bankası Başkanı Malpass, “Kalkınmaya ve yoksulluğun azaltılmasına yönelik bu ciddi gerilemeyi tersine çevirmek için, ülkelerin sermaye, emek, beceri ve yeniliği yeni iş ve sektörlere taşınmasına izin vererek COVID-19 sonrası farklı bir ekonomiye hazırlanmaları gerekecek” diyor.

(Bu yazı Diplomatik Gözlem dergisinin Kasım-2020 tarihli sayısında yayınlanmıştır.) 
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR