USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Allahtan akıl fikir

23-11-2017

Ağustos- Kasım 1974’te esir kampındaydım… Üç bin kişi iki okul binasına kapatılmış, üstte yok, başta yok; sersefil aylar geçirdik. Yarı aç, yarı tok… Savaşın cilvesi…

Dünyadan soyutlanmış aç adam, karnını doyurmanın derdindedir ama o günlerde bizim için yemekten önce, haber önem taşırdı. “Ne zaman çıkacağız?” Öyle ya? Bir anlaşma olmalı ki biz de o kamptan çıkabilelim. Dışardan haber almak da yasaktı! Radyo, gazete falan hak getire… Kitap bulunursa okumak serbestti ama haber? Mümkün değil! Elli yıl sonra, şimdi; o günlerde nerdeyse bir kütüphane devirmemize olanak sağlayan, bizi kitapsız bırakmayan Limasollu kadınlarımıza teşekkür etmek lâzım… Bir yığın kitap okudum orada… Oktay Akbal’ın Önce Ekmekler Bozuldu’su, ilk aklıma gelen…

 

Rahmetli Limasollu Mesut, bir mataranın dibine küçük bir transistörlü radyo gizlemiş, sadece haberleri dinler ve kamp ahalisini gelişmelerden haberdar ederdi.Yâni dünyadan bihaber, yaşamıyorduk gene de… Leymosonlular sayesinde… Minci abi ile dostluğum o günlerden kalmadır… İsmail Arap’la da…

 

O sıra, Kliridis, Kıbrıs Cumhurbaşkanı! Makarios ada dışında olduğundan, Meclis Başkanı olarak onun koltuğunda oturuyor… Fakat Başpiskopos’un gücü, artmış olarak devam ediyor… Bir de mağdur olmuş adam… Fakat rahmetli Denktaş ile Kliridis de görüşmelere devam ediyorlar.. Savaşın yarattığı yıkımın etkisi ile toprağı bol olsun, Kliridis dedi ki: “ Bu işi çözmenin bir tek yolu vardır: Coğrafi federasyon! Türk askerinin aldığı bölgede bir Türk federe devletçiği kurulur, bu tarafta da biz kendi federe devletimizi kurarız; oturur adanın ortak yönetimine karar veririz!” Toprağın %40’ını kaybetmişler, nüfusun %25’i göçmen! Ne desin? Haksız mı?

 

Dedi ama diyeceğine pişman oldu… Başta AKEL, bütün milliyetçi partiler, adamı “emperyalizmin ajanı, vatan haini” ilân ettiler. Makarios olduğu yerden kükredi: “ Davamız, uzun vadeli mücadele yoluna girdi! Yılgınlara yer yok! Dayanacağız, direneceğiz, Türkler bugün elde ettiklerini, yönetemeyecekler! Onları, bu aldıkları toprakları yönetemez hale getireceğiz… O zaman, gelip bizden bir anlaşma isteyecekler… Bizim koşullarımızda anlaşacağız! Bu çok zaman alacak ama Kıbrıs Helenizmi’nin başka çıkar yolu, yoktur! Hedfimiz, değişmemiştir…”

 

Elli yıldır, uygulanan politika budur… Defalarca anlaşmanın kapısına geldiğimiz halde, anlaşamamamızın sebebi de budur… “Uzun süreli mücadele” politikası…

 

Makarios, yanılıyordu… Çünkü yaptığı hesap, dünyanın ve halkların donmuş gibi hep 1974 koşullarında kalacağı öngörüsüne dayanıyordu. Oysa İbni Haldun der ki:

 

“Tarih alanında düşülen yanlış ve yanılgının ince bir nedeni var: Çağlar değişir ve günler geçip giderken, toplumların, kuşakların durumlarının da sürekli olarak değiştiğinin gözden kaçırılması. (...) Evrenin ve toplumların durumları, ilişkileri, gidişleri tek bir süreç ("vetîre") üzerinde sürmez ve değişmeyen bir çizgide kalmaz. Günler, zamanlar geçer, oluşan değişmeler ve durumdan duruma geçişler bütünüdür her şey. Bu değişmeler ve geçişler, kişilerde, sürelerde, kent ve kasabalarda olduğu gibi, tüm evrende, ülkelerde, kıtalarda, zamanlarda ve devletlerde de olur.”1

 

Rumlar arasında güye dialektik mantığı bayraktar etmesi icap eden komünistleri de dahil, “uzun mücadele” politikası taraftarları, farkında değiller ki her masayı dağıtıp da birkaç sene sonra tekrar oturduklarında karşılarındaki ne aynı Kıbrıslı Türkler vardır, ne de aynı Türkiye!

 

Köprülerin altından, sular akıp gidiyor… Her yeni baştan başlangıçta, şartlar ve toplumlar değişmiş oluyor! Öyle yüz elli yıl aynı lâfı söyleyen, tutarlı değil, aptal pozisyonuna düşüyor. Çünkü kendi olduğu gibi duruyor ama dünya değişmiş oluyor.

 

Şimdi güneydeki seçimden sonra, yeniden masaymış kurulsun; Leymosun ağzıyla…

 

Bağımsızlık dediğimizde, ENOSİS; kantonal federasyon dediğimizde, üniter devlet; coğrafi federasyon dediğimizde, kantonal federasyon; konfederasyon dediğimizde coğrafi federasyon, deyip durdular! Bir gün bile “Yahu bugün kabul ettiğimizi neden bir sene önce de kabul etmedik?” diye kendilerine sormadılar… En acısı 1974 Ağustos’undaki 2. Cenevre Görüşmeleridir! Kantonal Federasyon teklifini reddettiler, toprağın %40’ı ellerinden gitti, şu kadar bir insan öldü, 200 bin göçmen! Dönüp dediler ki: “ Kantonal federasyonu kabul ediyoruz!” E ölenler? İki hafta önce aklın nerdeydi? Madem ki kabul edebilirdin, niye reddettin? Va dahası: “Senin anan güzel mi?” İlle de kötek mi?

 

Hep bir adım geriden gelerek, adım adım bu adayı bölüyorlar… Süratle iki devlete doğru gidiyoruz…

 

Şartlar değişti badriodi… Masayı kurarız da acaba ne görüşeceğiz? Hiç bilmem…

 

Allah akıldan fikirden kimseyi yoksun bırakmasın…
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR