Edebiyat hocalığını İsmail Safa ve Muallim Nâci'nin yaptığı bu okulun yüksek kısmının ilk sınıfında iken (1889), babasının vefatı dolayısıyla hayata bir an önce atılmak için, Mülkiye Baytar Mektebi’ne geçti. Büyük Fatih yangınında evlerinin yanmasına ve ailece sıkıntı içerisinde olmalarına rağmen, 1893’te başarıyla bitirdi. Okul yıllarında güreşe merak saldığı gibi, çocuk yaşta başlayan şiire olan ilgisi de gün geçtikçe arttı. Baytar Mektebi’nde hocalarının ekserisi doktordur. Bunlar da hem mesleklerinde yüksek, hem de dinî salâbet erbâbı idiler. Bunların telkinleri de dinî terbiyesi üzerinde etkili oldu. İçlerinde bakteriyoloji muallimi Rifat Hüsameddin Paşa gibi kıymetli hocalar vardır. Böyle bir ortamda Âkif, Baytar mektebini birincilikle bitirmiştir [1893]. Memuriyet hayatına, Ziraat Nezareti Umûr-ı Baytâriye ve Islah-ı Hayvanât umum müfettiş muavinliğiyle atılmıştır. Bu sırada, Rumeli merkezli Edirne ile Anadolu merkezli Adana ve Arabistan merkezli Şam havalisinin çeşitli bölgelerinde bulaşıcı hayvan hastalıkları üzerine çalışmalar yaptı. Ordu için gerekli alımları yapmakla görevlendirildiği Şam ve civarında Arabistan coğrafyasını ilk defa yakından tanıma fırsatını buldu. Ayrıca, küçük yaşta başlayıp da tamamlama fırsatı bulamadığı hafızlığını da ikmal eden Mehmed Âkif, şiir ve sanat anlayışının şekillenmesinde etkili olan halkı ve köylüleri de yakından tanıma imkânını elde etti. Bu seyahatleri esnasında, daha sonra Resimli Gazete’de haklarında manzume neşredeceği İslam dünyasının kelâm, felsefe, tefsir ve usûl-i fıkıh alanlarında tanınmış âlimlerinden Fahreddin er-Râzî, Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, Fars edebiyatının en büyük şairlerinden Hâfız ve Sa‘dî-i Şîrâzî gibi isimlerin eserleriyle meşgul oldu. 1895 yılından itibaren Gayret, Hazîne-i Fünûn, Resimli Gazete, Mekteb, Servet-i Fünun gibi edebiyat dergilerinde imzası görülmeye başlandı. İstanbul yıllarında, memuriyetinin yanı-sıra bir yandan da Halkalı Ziraat ve Çiftlik Makinist Mekteplerinde kitabet-i resmiye hocalığı yaptı (1906-1907). II. Meşrutiyet’in ilanının akabinde (Ağustos 1908), Ebül‘ulâ Mardin ve Eşref Edib’le birlikte, döneminin en önemli ilmî ve fikrî yayını olup daha sonra tüm şiir ve yazılarını neşredeceği Sırât-ı Müstakim mecmuasını çıkarmaya başladı. Aynı yıl, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi Osmanlı Edebiyatı müderrisliğine de getirildi. Bir yandan da, kısa bir müddet heyet-i ilmiye üyeleri arasında bulunduğu İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin Şehzadebaşı Kulübü’nde Arapça edebî eserler okutup Arap edebiyatı ve tercüme usulü dersleri verdi. Yine, özel bir okul olan Dârüledeb’de fahrî hocalık, Baytar Mekteb-i Âlisi Me’zûnîni (Mezunları) Cemiyeti başkanlığı (1910) ve Dârü'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi'nde Türkçe-Edebiyat muallimliği yaptı (1914). Balkan Savaşı sırasında, Müdafâa-i Milliye Cemiyeti’nin Heyet-i Tenvirîye’sinde görev alarak heyetin kâtib-i umûmiliğini yaptı. 1911 yılı Nisanı’ndan itibaren daha sonra 7 Kitap’ta toplayacağı Safahât adlı eserini meydana getirecek manzumelerini Sırât-ı Müstakim mecmuasında neşre başladı. Safahat-Birinci Kitab dışında Akif, farklı tarihlerde Süleymâniye Kürsüsünde (1912), Hakkın Sesleri (1913), Fâtih Kürsüsünde (1914), Hâtıralar (1917), Âsım (1924) ve Gölgeler (1933) adlı kitapları neşretmiştir.